Ben Zeynel, 56 yaşımdayım. Genç görünümlü, tabiri caizse zıpkın gibi biriyim. Yarağım öyle büyük değil, ama gönlüm ve duygularım çok büyük. Burada anlatacağım hikayem aslında yıllarca çılgınlar gibi tutulduğum baldızıma olan aşkım ve onunla bereber olamamanın dayanılmaz acısı ve nihayet kısmi de olsa gerçekleştiğinin hikayesidir.
Baldızım 38 yaşında ve evli. Kocasına deli gibi aşık olarak evlendi, ama daha sonra onun ne hödük ve kaba birisi olduğunu anladığında iş işten geçmişti. Aslında bacanak kadının tüm cinsel duygularını da yok etmiş, onu bir erkek haline getirmişti. Zaten bu yüzden umutsuzca aşkım sürüp gidiyor ve her gün dayanılmaz hal alıyordu. Ben aslında baldızımı evlenmesinden çok önce seviyordum. Aslında kendimi onun aşkını hak eden kişi olarak görüyordum. Yıllarım aşk acısıyla geçip gidiyor ve ben kendikendime 80 yaşına da gelsem bu aşktan asla vazgeçemeyeceğimi de biliyordum. Bu cinselliğin ötesinde bir duyguydu. İşin kötü tarafı baldızım ablasına öylesine sevgiyle bağlıydı ki benimle aşk yaşaması mümkün değildi.
Şakacı ve esprili birisi olduğumdan, birgün baldızıma şaka yollu kendisine aşık olduğumu söyledim. Kendisine ne kadar değer verdiğimi, sürekli onu düşündüğümü söyledim. Bu söyleşim ve ona olan tutkumu anlatmak epeyi uzunca sürdü. Bu ara tepkisini ölçüyordum. Yalnızca dinliyordu. Sonunda çok onore olduğunu söyledi ve konu kapandı. Ne var ki daha sonra bir telefonla böyle bir şeyi kendisine bir daha söylememem konusunda uyardı, “Unut!” dedi.
Perişan olmuştum. Aşırı duygusal olan ben bu ızdıraba ne kadar dayanırdım. Unutmaya çalıştım, olmadı. Zaman zaman nefret etmeyi denedim, olmadı. Kendisini sık sık da göremiyodum. Bazen 3 ay bile görmediğim oluyordu. Zaman geçtikçe hasreti içimce çığ halini alıyordu. Kendi kendime, “Tanrım, onun dudaklarından bir kez doya doya öpsem ölüme bile razıyım!” diyordum. İşte aşk buydu. Sevdalanmak buydu. Güzel ama kahredici bir duyguydu bu aşk.
Zaman böyle akıp gidiyordu. Kendisine böylesine aşkımı ilan ettiğime göre, onun da duygularında azda olsa kıpırdanma olmuştur diye düşünüyordum. İnsan bu kadar zalim, bu kadar duygusuz olamazdı. Tanrım, bu karşılıksız aşk ne menem bir şeydi. Sonunda şöyle bir fikir geliştirdim: kendisine yalnız bir fırsatını bulup şöyle diyecektim, “Dünyada bundan sonra tek arzum, tek ulaşmak istediğim şey: Seni dudaklarından doyasıya bir kez öpmek. İster kız, ister bağır bana, ama ben yalnızca duygumu ifade ediyorum!” diyecektim.
Ve Tanrıya şükür, o gün nasip oldu ve bu arzumu söyledim. Güldü ve “Peki!” dedi. İnanamıyordum. Bacaklarım kesildi. Heyecandan tutuldum. Ağlamaklı oldum. Yemin ederim gözlerimden yaş geldi. Yıllar yılı çektiğim aşkın karşılığı bir öpücük de olsa razıydım. Bu, bir annenin çocuğuna kavuşması gibiydi. Ben baldızıma inanılmaz saygılıydım. Bu aşk benim suçum değildi.
“Peki öp!” dedi. Müthiş bir arzuyla kaptım dudaklarını. Fazlaca karşılık vermiyordu. Başının arkasından elimle kavrayıp kendime çektim. Suratını deliler gibi yalamaya başladım. Alt tarafına asla dokunmuyordum. Böylesi kutsal bir aşkı seks ile bayağı hale getirmek bana da uymazdı. Öptükçe o da heyecanlanmaya ve karşılık vermeye başladı. Ona, “Sen dünyamsın, sen benim herşeyimsin!” diyordum. Çocuğun okuldan geleceğini söyledi ve gitti. Bundan sonra ne olacağını ben de bilmiyorum. Tanrı kimseye baldız aşkı acısı yaşatmasın!